[BOŞ_SES] İnfertilitenin,
tanı almanın yükünü konuştuk.
Şimdi biraz da tedavi aşamasında yaşananlar,
tedavinin getirdiği psikososyal yük,
mali yük fiziksel yük ve tabii ki emosyonel yükten bahsetmek istiyorum.
Birçok çift için baktığımız zaman yaşamın tek bir hedefi vardır.
Özellikle infertil çiftler yaşamlarının en önemli hedefleri arasında
bir çocuk sahibi olmayı koyarlar.
Ben bin dokuz yüz doksan altı yılında yaptığım bir çalışmada hayatınızda en çok
istediğiniz üç şey ne diye sorduğum zaman kadınların çok büyük bir oranı
bir çocuk sahibi olmayı ilk sıraya koymuşlardı.
Erkeklerin de büyük bir oranı, nerdeyse hemen hemen hepsi
ilk üç sıraya bebek sahibi olmayı koymuşlardı.
Yani yaşamda infertilite sonucunda bebek sahibi olmak artık diğer bütün
ihtiyaçları erteleyip sadece ona odaklanmak gibi bir sonuç yaratabiliyor.
Tabii bu, bu taraftaki büyük istek diğer taraftan tıbbi gelişmelerle birlikte
üreme tıbbıyla bu çiftlere bu çok istedikleri çocuğu vermek için seferber
olmaları anlamına geliyor ve ciddi şekilde de tedavide gelişmeler,
bunu sağlamaya yönelik ilerlemeler kaydediyor.
Bir çift infertilite tanısı aldığında bunun
ortaya çıkaracağı sorunları yaşamak istemez.
Çünkü etrafında biliyorsa da zaten infertil kişiler ve onların
yaşadıkları sorunları aynı şeylerin kendi başlarına gelmiş olmasından
dolayı rahatsızlık duyarlar.
Bunun için de etkili bir baş etme yöntemi geliştirmeleri gerekir.
Aslında infertilitenin psikososyal etkilenmeleriyle başa
çıkacak en etkili çözüm tedavi almaktır.
İnfertilite tedavilerine yönelmektir.
Yine yıllar önce yapmış olduğum bir çalışmada şunu sormuştum,
tüp bebek tedavisi yaptırmanız gerektiği söylendiğinde ne hissettiniz diye.
Biz tabii sağlık personeli olarak olaya biraz daha bardağın dolu tarafından
bakıyoruz ve onlara bir şans sunabildiğimiz için kendimizi şanslı
hissedip onların da bu şansın farkında olmalarını istiyoruz.
Ama benim hep altını çizdiğim bir nokta var.
Bir çifte siz tüp bebekle bebek sahibi olabilirsiniz derken aslında
şunu da söylüyoruz satır arasında; siz herhangi bir tedavi yöntemi olmazsa
kendi çocuğunuza sahip olamazsınız.
Bu bir kazanımdır, umuttur ama aynı zamanda bir yıkımdır, kayıptır.
Normalliğin kaybıdır.
Bu kararların açıklanırken bunun farkında
olunması gerektiğinin altını çizmek istiyorum.
Dolayısıyla hayal kırıklıklarını anlayabilmemiz gerekiyor.
Ama yine şunu da ekliyorlar çiftler,
sonuçta en azından tedaviyle gebelik şansımız olduğu için de mutluyuz.
Hele teknolojik gelişmeler artık hemen hemen bütün
çiftlerin büyük uğraşlar gösterirlerse gebelik
elde ettiklerini gösterdiği için de bu umut
çok da boşa çıkmamış oluyor ve umutlanmakta haklı da oluyorlar aslında.
İnfertilite Distres Skalası
ile yaptığımız bir çalışmada infertil kadınların özellikle yaş,
evlilik infertilite süreleri ile distresleri
arasında bir ilişki olduğunu belirledik.
Bu çalışmada ilkokul mezunu, çalışmayan, sosyal güvencesi olmayan
kadınların infertiliteye olan tepkilerinin çok daha yüksek olduğunu ve bunun
istatistiksel olarak anlamlı olduğunu belirledik.
Yine infertilite tedavi sürecinde şunu biliyoruz ki,
kadın sadece gebe olmaya odaklanır, anne olmaya odaklanır.
Dahası kadın bu süreçte ne pahasına olursa olsun gebelik elde etmek için
her türlü seçeneği kabul etmeye de hazırdır.
Yine yaptığımız bir çalışmada şunu belirledik.
Bildiğiniz gibi özellikle gonadotropin kulanımı kadınlarda over
kanseri riskinde bir parça da olsa artış meydana getiriyor.
Bu artışın neyle ilişkili olduğu tartışılıyor.
Literatürde artışın net olarak gonadotropinlerden kaynaklandığını
belirten çalışmalar var.
Buna karşın başka faktörlerle açıklayan var.
Ama sonuçta ortada böyle reddedilememiş bir tartışma var.
Biz de bunun üzerine infertilite tedavisi gören kadınlara sorduk,
dedik ki eğer over kanseri riskini yaşayacağınızı,
yani bu riski yükselteceğini bilseniz bu tedaviyi alır mısınız ve kadınların
üçte ikisi böyle bir risk olsa dahi, yani ben bir gün over kanseri olacak
olsam dahi ben infertilite tedavisi görmek istiyorum dedi.
Bu çok anlamlı bir bulgu, altı çizilmesi üstünde durulması gereken bir bulgu.
Çünkü bu infertilitenin kişiler için aslında ne kadar
önemli bir sorun yarattığını göstermesi açısından anlamlı.
Yine şu da çıktı ortaya, infertilite tedavilerine bağlı,
kullanılan ilaçlara bağlı kadınların nerdeyse yarısı
yan etki yaşamakta ve neredeyse hiçbiri bu sebeple
de infertilite tedavisini kesmeyi düşünmemektedir.
İnfertilitenin psiko, tedavinin psikososyal yükü
açısından yaptığımız bir başka çalışmanın bulgularını sizinle paylaşmak istiyorum.
Biz bu çalışmada infertilite tedavisi yani IVF tedavisi gören
kadınlarda tedavi öncesi oosit pick up günü ve gebelik
testi günü anksiyete ve depresyon düzeylerine baktık.
Ve şunu bulduk; kadınların oosit toplama günündeki depresyon düzeyleri ile oosit
pick up sonucunda elde edilen oosit sayısı arasında anlamlı bir ilişki var.
Yani depresif kadınlarda elde edeceğimiz yumurta sayısının daha düşük sayıda
olduğunu ve yine oosit toplama gününde anksiyete düzeyi yüksek kadınların gebelik
oranlarının daha düşük olduğunu belirledik bu çalışmada.
Yine bu çalışmaya benzer çalışmalarda sonuçlar tartışmalı.
Bir kısmında anksiyete ve depresyonlar çok direk ilişki belirlenememişken
bazıları bu ilişkiyi bizim tanımladığımız gbi tanımlayabiliyorlar.
Yalnız burada tartışılan konu şu, infertilitenin mi,
psikososyal etkilenmelerin mi zaten infertiliteye sebep olduğu, yani
zaten depresif olan, zaten bu sorunları yaşayan kişiler mi infertilite sorunu
yaşıyor da karşımıza öyle çıkıyor yoksa infertilite mi bu sorunlara yol açıyor.
Aslında bu da infertilite literatüründe henüz tam olarak
cevabını bulmuş bir soru değil.
Önemli sorunlardan birisi de kadına yönelik şiddet.
Yine bildiğiniz gibi bazı toplumlar infertiliteyi kadının
problemi ve kadından kaynaklanan bir problem olarak görüyor.
Zaten infertil vakaların yüzde kırkında, kırkından fazlasında
da kadın faktörünün, sadece kadın faktörünün etkili olduğunu biliyoruz.
Biz yine bir çalışmada infertil kadınlarda şiddet görme oranının diğer popülasyona
göre fertil kadınlara göre farklı olup olmadığını inceleyen bir çalışma yaptık.
Çünkü aslında şiddet görme, şiddete maruz kalma, bununla baş etme ya da eşi
şiddet uygulamasının da infertilitenin yarattığı psikolojik
etkilenmelerden kaynaklanabileceğini düşünerek bu çalışmayı yaptık.
Ve tahmin ettiğimiz gibi de infertil ve fertil kadınların toplam şiddet
puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki belirledik.
Emosyonel, ekonomik ve seksüel şiddet puanlarının
infertil kadınlarda daha yüksek olduğunu gördük.
Ama buna karşın sözel şiddet puanının ise daha düşük olduğunu,
bunu da şöyle değerlendirdik, belki de infertilite nedeniyle kadın o
kadar yıpranmış oluyor ki diğer şiddet türlerini uygularken erkekler sözel
şiddetten kaçınabiliyorlar, eşlerini üzmemek için diye düşündük.
Ekonomik yükü var tabii ki,
aslında sona kaldı ama bence infertilite tedavilerinde
çiftlerin en önemli baş köşesinde duran sorunlardan birisi ekonomik yük.
Çünkü son yıllarda yapılan,
özellikle Türkiye'de infertilite tedavilerine olan destek,
maddi destek bir yere kadar ve bir derecede yapılıyor.
Bu nedenle de çiftin mutlaka ciddi ekonomik sorumluluklar alması gerekiyor.
Ve bu kişinin, çiftlerin ekonomik imkanları
doğrultusunda tedaviyle baş etmelerini ve tedavi
denemelerinin sayılarını belirlemesine yol açıyor.
Yani parası olanlar çok daha fazla tedavi alabileceklerini bildikleri için
daha rahat olurken, kısıtlı bir imkanla kendilerine iki ya da maksimum üç,
belki bir tedavi şansı verebilen çiftler için infertilitenin yükü çok daha anlamlı,
ekonomik yükü çok daha anlamlı bir hale geliyor.
Yine yaptığımız bir çalışmada şunu gördük ki,
Türkiye'de çiftler IVF tedavileri için yaklaşık bir aylık gelirlerinin
yaklaşık beş katı, yani yarım yıl çalışarak çalıştıkları maddi gelirle
infertilitenin ekonomik yükünü kaldırmaya çalışmaktadırlar.
Bu da infertilite tedavilerinin aile bütçesinin ne kadar önemli bir yük
getirdiğini göstermesi açısından bence önemli bir bulgudur.
Yine aslında tedaviyi bırakma nedenlerini konuşurken bundan
da bahsedeceğiz ama tedaviyi bırakma nedenleri ile ilgili yaptığımız bir
çalışmada kadınlar açısından IVF tedavisini bırakma nedenleri arasında
ilk üç nedenden birisinin maddi olarak tükenme olduğunu biliyoruz.
Hatta bunu erkeklere de sorduğumuz zaman, erkeklerde tedaviyi bırakmayı
neden olan ilk faktördü ekonomik yük.
Bu da ekonomik yükün ne kadar yük olduğunu göstermesi açısından bence
önemli bir bulgu.